Hızlı tüketim toplumu ve tüketim alışkanlıklarımızın sıradanlaşması ile çoğu değerimiz de sıradanlaştırılıyor.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Münazarat isimli eserinde geçen bir diyalogda, “Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?” sorusuna cevap olarak, “Doğruluk ve yalan söylememektir” der. Tüm şeylerden önce hayatımızın birinci düsturunun yalan söylememek olduğunu net olarak ortaya koyar. Günümüzde, yalanın sıradanlaşması toplumumuzun büyük bir sorunu haline gelmiştir. Risale-i Nur, insanların ahlaki değerlere ve dürüstlüğe daha fazla önem vermeleri gerektiğine vurgu yapar. Yalanın sıradanlaşması, bu değerleri erozyona uğratan bir kültürün ürünüdür.
Eskiden yalan söyleyen kişi; okuduğumuz kitaplarda, dinlediğimiz seminerlerde bedenin dili üzerinde görülür, derlerdi. Şimdilerde ise o kadar sıradanlaştı ki uzmanlar bile bunu çözemiyorlar. Beden dili, sözcükler ve ses tonu, jest ve mimiklerle bile anlaşılamıyor. Çünkü eskide yüzü kızarma deyimi bu manalardan ortaya çıkmıştı. Şimdi ise yüzler bile kızarmıyor. Öyle ki “Politikacı dediğin yalanın da usturuplusunu söyler” dilden dile dolaşır olmuş…
Üstadımız “Cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathinin annesi olan ülfet…” diye tanımladığı ülfetin yani alışkanlık haline getirilmesi her şeyi sıradanlaştırıyor. Hadiseleri normal karşılayıp, bilmediğini bilmemek ve yüzeysel ya da sathi olarak meseleye bakarak yalanın mahiyetini unutuyoruz.
Başlangıçta yalan söylediğinde insanlar genellikle duygusal tepkiler verirler, ancak sürekli yalan söylendiğinde yalanlar sıradanlaşır. Geçenlerde yanımızda oturan birinin telefonda yalan söylediğini duyunca bunu kendisine söyledim. Adam umursamaz bir tavır içindeydi. Daha önce bu yalanlarını gidip uzak bir yerde söyleyenler şimdilerde ulu orta rahat bir şekilde bu yalanlarına devam ediyorlar. Yalan hiçbir zaman bu kadar sıradanlaşmamıştı.
Dünyada ve ülke çapında yalan söylemek bir sığınma limanına çevrilerek sıradanlaştırılmış. Sırf başka yere tayin olmaktan korktuğu için binlerce masuma zulmeden hâkimler, savcılar ve adalet temsilcileri korkuyu bile sıradanlaştırabiliyorlar. Adalet bile bu sıradanlaştırma kültürü etkisinde bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliyor.
Risale-i Nur’un öğretilerine göre, yalanın sıradanlaşması toplumsal bir tehlikedir. Bu, insanların birbirlerine güvenlerini kaybetmelerine, ilişkilerin zayıflamasına ve toplumun genelinde ahlaki çöküşe neden olur. Bediüzzaman, insanların dürüstlük ve adalet prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kalarak toplumu daha sağlam temellere oturtmalarını önerir.
Her şeyin sıradanlaştırılması, modern toplumumuzun bir gerçeği haline gelmiştir. Ancak bu durum, bireyler olarak daha derin ve anlamlı deneyimler arayışımızı gölgede bırakmamalıdır. Sıradanlık kültürünü anlamak ve bu tür etkilere karşı koyabilmek, daha tatmin edici ve anlamlı bir yaşam için ilk adımdır.
İnternetin bilgiye ve deneyime erişimi kolaylaştırmasıyla birlikte bilgi dahi sıradanlaşıyor. Yalanın sıradanlaşması yerine, insanlar dürüstlük, açıklık ve dürüst iletişim ilkelerine sadık kalarak daha sağlam ve adil bir toplumun temellerini atmaya teşvik edilmelidir. İnsanların dürüstlük ve adalet prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kalarak toplumu daha sağlam temellere oturtmalarının en önemli şartı ise doğruluktur ve yalan söylememektir.