Balıklıgöl'de balıklara yem atan ziyaretçiler, yöresel kıyafetler giyip fotoğraf çektirdi.
Balıklıgöl'ü ziyaret boyunce sürekli görüntü çektiği görülen farklı illerden gelen vatandaşlar, Hz.İbrahim'in doğduğu mağara da dua etti, şifalı suydan içti.
Dergah Camin bitişiğinde vakit namazı sonrası çekilen zikirleri ilgiyle izleyen ziyaretçiler buralarda video çekmeyi de ihmal etmedi.
Ispar'dan bölgeyi gezmeye gelen Kürşat Tekin, "İmkanı olan herkesi buraları görmeye davet ediyorum. Buraları çok beğendim, inşallah nasip olursa seneye de gelmeyi düşünüyorum. Şuan hava da çok güzel. Ne sıcak ne soğuk. Buraları gezmenin tam zamanı. Buraları gezerken kendimi çok farklı bir manivi atmasförde hissettim. Öyle sanıyorum burayı gezenlerde benim gibi aynı ruh haliyle gezmişlerdir. Burası bir park bahçe değil. Burası Hz. İbrahimin doğduğu mekan. O yüzden bu ruhla gezmek lazım. Mesire alanı olarak görmemek lazım" diye konuştu.
Balıklıgöl Efsanesi
Bu arada Türkiye’nin en mistik şehirlerinden biri ve dikkat çekici bir inanç turizmi merkezi olan Şanlıurfa, aynı zamanda Hz. İbrahim’in doğduğu şehir olduğuna dair de yaygın bir inançla anılıyor. Her ne kadar bu bilgi tarihsel olarak kanıtlanabilir olmasa da milyonlarca insan, Şanlıurfa’daki bazı mekânları Hz. İbrahim’in hayat hikâyesine yerleştiriyor ve bu sebeple kutsal kabul ederek ziyaret ediyor. Üç büyük İbrahimi dinin mensupları tarafından da oldukça önemsenen bir kişilik olan Hz. İbrahim’in doğduğu düşünülen mağaranın da aralarında bulunduğu pek çok mekân bu anlatıya bağlanıyor ve her yıl yüz binlerce insan tarafından ziyaret ediliyor.
Şanlıurfa şehir merkezinin güneybatısında bulunan Ayn-ı Zeliha ve Halilulrahman gölleri, yaygın olarak kullanılan ismiyle Balıklıgöl de Hz. İbrahim’in yaşamı ile ilişkilendirilen ve kutsal kabul edilen mekânların öne çıkanlarındandır. Balıklıgöl’ün yüzyıllardır dilden dile dolaşan efsanesi ise dinler tarihinin en önemli karakterlerinden biri olan Hz. İbrahim’in yaşamı hakkında rivayetler ve mucizelerle süslenen etkileyici bir anlatıdır.
Hz. İbrahim’in yaşadığı dönemde Şanlıurfa çevresine hükmeden, zalimliğiyle nam salmış bir hükümdar vardır. Mezopotamya’nın başkaca anlatılarında da ismine sıkça rastlanan Nemrut’tur bu zalim hükümdar. Kendini tanrı ilan eden Nemrut, halkını tapınaklara yerleştirilen heykellere tapmaya zorlar. Benzer tüm yöneticiler gibi paranoyakça eğilimleri olan Nemrut’un bir gece rüyasında gördükleri ise akıl almaz bir zulüm dalgasının başlamasına neden olur. Gördüğü kâbusu kahinlerine yorumlatan Nemrut, o yıl doğacak olan erkek çocuklardan birinin onu öldüreceği, onun putlarını ortadan kaldıracağı ve yerine hükümdar olacağı bilgisini alır. Bunun üzerine aldığı karar ise kan dondurucudur: O yıl doğan tüm erkek çocukları öldürtecektir.
Bu haberi herkesten önce alan Nemrut’un askerlerinden biri olan Azer ise doğumu yaklaşan karısı Nuna Hatun’u gizlice bir mağaraya yerleştirir. Günümüzde buranın Mevlid-i Halilulrahman Mağarası olduğuna inanılır. Doğum yaptıktan sonra Nemrut’un korkusuyla çocuğunu mağarada bırakarak dönüş yoluna çıkan Nuna Hatun, bir süre sonra dayanamayıp mağaraya döner ve hikâyemizdeki ilk mucizevi ana tanık olur. Bebeği, bir ceylan tarafından beslenmektedir. Ceylanların gözetiminde gizlice büyütülecek bu çocuk Hz. İbrahim’in ta kendisidir. Rivayet edilene göre olağanüstü bir hızla büyüyen çocuk henüz 15 aylıkken 15 yaşındaymış gibi görünür ve Nemrut’un emriyle öldürülmekten kurtulur. Fakat kaderin cilvesine bakın ki bir gün Nemrut’un askerleri tarafından ormanda yakalanan Hz. İbrahim, huzuruna çıkarıldığında onu çok seven Nemrut tarafından evlat edinilir.
Nemrut’un Zulmüne Karşı
Hz. İbrahim, Nemrut’un sarayında kendisi gibi evlatlık olan Zeliha ile karşılaşır. Zeliha, Nemrut’un zalimliğine ve insanları kendi putlarına tapmaya zorlamasına karşı çıkan Hz. İbrahim’e sevgiyle bağlanır. Hz. İbrahim ise Nemrut’un zulmüne karşı çıkmaları için halka telkinde bulunur. Fakat insanlar can korkusuyla harekete geçemez. Buna karşılık olarak Hz. İbrahim kendisi harekete geçmeye karar verir.
Putların huzurunda önemli bir ritüelin gerçekleştirileceği bir gün, bir baltayla tapınaktaki tüm putları kırar ve baltayı en büyük putun boynuna asar. Bu durum karşısında çok öfkelenen ve bir baltanın bunu nasıl yapabileceğin soran Nemrut’a, “Putların sıradan heykellerden başka bir şey olmadığını ve gördüğü gibi kendilerini bile koruyamayarak parçalandıklarını” söyler. Bu sözler karşısında böylesi bir itaatsizlikle ilk defa karşılaşan Nemrut’un öfkesi önünde durulmaz bir hal alır. Büyük bir ateş yakılmasını ve Hz. İbrahim’in bu ateşe atılmasını emreder. Söylenene göre o gün Urfa’da başka hiçbir ateşin yakılmasına izin verilmez ve tüm odunlar toplanarak devasa bir ateş yakılır. Hz. İbrahim ise Urfa Kalesi’nde kurulan bir mancınıkla bu ateşin içine atılır.
Suya Dönüşen Ateş, Gözyaşından Bir Göl
Efsaneye göre Hz. İbrahim tam devasa ateşin içine düşeceği anda ateş suya, içindeki odunlar da balığa dönüşür. Şanlıurfa’da Balıklıgöl’e gidenler, gölün içinde yüzen balıkların sırtlarında siyah lekeler olduğunu fark edeceklerdir. Efsane, bu lekeleri içinden çıktıkları o devasa ateşin izleri olarak açıklar. Balıklıgöl’ü oluşturan göllerden diğeri Ayn-ı Zeliha Gölü’nün ise Hz. İbrahim’i kaybedeceğini düşünüp çok üzülen Zeliha’nın gözyaşlarıyla oluştuğu rivayet edilir.
İşte Hz. İbrahim’in yaşamıyla ilişkilendirilen Balıklıgöl, Mevlid-i Halilulrahman Mağarası, Urfa Kalesi gibi yerlere ev sahipliği yapan Şanlıurfa büyüleyici bir şehirdir. Bu büyüleyici şehrin, son yıllarda dinler tarihinin en eski ve etkileyici keşiflerinden biriyle anılıyor olması da herhalde tesadüf değildir. İnsanlığın en eski tapınaklarından biri olduğu öne sürülen Göbeklitepe’yi görmek için de Şanlıurfa’yı ziyaret etmelisiniz.